14 Mart 2005 Pazartesi

E-İŞ’e Girelim mi Girmeyelim mi ?

E-İŞ’e Girelim mi Girmeyelim mi ?

Şirketlerin her ortamda artan rekabet koşullarına ayak uydurma çabasıyla yeni oluşumlara sahip olma istekleri bilinen bir gerçektir. Hızlı hareket edenler rakiplerinden bir adım önde gidiyorlar...Sektör içinde lider olanların yaptıkları takipçileri tarafından yakından takip ediliyor ve uygulanmaya çalışılıyor.

Şirketlerin sektörlerinde öncü olmalarının nedenleri incelendiğinde, stratejik kararları zamanında ve doğru bir şekilde aldıkları görülecektir. İş dünyasının karşılarına getirdiği fırsatları iyi değerlendirmişler ve özellikle orta ve uzun vadeli planlarını doğru zeminlere kurmuşlardır. Kısa süreli düşünmemişler, dünya ve ülke ekonomisini iyi analiz ederek, şirketlerinin rotalarını bu yöne doğru çevirmişlerdir. Ülkemizde de buna benzer düşünen ve düşünmüş olan şirketlerin durumu da ortada...Bundan 15-20 yıl önce Çin pazarının önemini fark edenler oralarda birer temsilcilikler bulundurarak ülkeyi yakından takip etmişlerdir. Ya da Avrupa Birliği sonrasında Euro’nun güçlü bir para birimi olacağına inanlar EURO kurunu kullanmaya hazırlamışlardır kendilerini. Amerikan ekonomisinin daralacağı, siyasi ve politik nedenlerin doları zayıflatacağını hesap edenler gözlerini diğer ülkelere çevirmişlerdir...Örnekleri arttırmak mümkün...

2005 Türkiye’sine bakmaya çalışarak henüz e-pazaryerinin bir oyuncusu olmayan şirketlere, E-İŞ’e girelim mi girmeyelim mi sorusuna cevap arayalım...

İlk söylenecek söz piyasalardaki iyimserlik havasıdır. 2004 yılından başlayan ekonomik düzelme, istikrar ve doğru yönetim modelleri sonucunda IMF ile yapılan anlaşmalar, Türkiye ekonomisini uzun yıllardan beri ilk defa “güvenilir” hale getirmiştir. Paradan altı sıfır atılmasıyla yeni YTL’ye sorunsuz geçiş ve halkın buna kolaylıkla adapte olması, doların dış dünya ile birlikte Türkiye’de de düşmesi ve iniş çıkışlarının olmaması, faizlerin %10 seviyelerinde seyretmesi, enflasyonda artık tek haneli rakkamlara geçiş gibi olumlu ekonomik göstergeler şirketlerin mali yapılarını rahatlatmaktadır. Özellikle “istikrar” kelimesi önem kazanmış ve artık herkes içerde siyasi, politik olayları izleme gereğini görmeden, kendi işlerine yoğunlaşmışlardır. Tüm şirketler aslında alışık olmadıkları bu düzende kendileriyle hesaplaşarak maliyetlerini gözden geçirmek zorunda kalmışlardır. Böylece rekabetçi ortamda ayakta kalabilmek için minimum karla gelirlerini arttırmanın hesaplarını yapmaktadırlar...

Avrupa Birliği ile yürütülen uyum çalışmaları, müzakere tarihi ve süreçleri, ülke genelindeki kamu ve özel sektör kuruluşlarını, küçük büyük işletmeleri, sivil toplum örgütlerini harekete geçirmiştir. Yapılması gerekenler belirlenip uygulamaya başlanılması ilk başlarda biraz yavaş olsa da eminim ileriki aylarda hızlanacaktır. Çoğunluğun kabul ettiği gibi ülkemiz dönüşü olmayan bir yoldadır. Artık vatandaşına sahip çıkan ve onun değerini bilen bir devlet anlayışı hakim olacaktır. Bunun da en büyük göstergesi E-Devlet alanında yapılan ve yapılmaya başlanan uygulamalardır. Eğitimden sanayiye, maliyeden sigortaya, belediyecilikten STO’lara kadar her kesim Internet ortamında yer almaya başlamış ve hitap ettiği kesimlerin işlerini kolaylaştıracak uygulamaları sitelerinde çalıştırmışlardır.

Bazen olayların içindeyken çevremizi, gelişmeleri doğru olarak algılamayabiliriz. Merkezden biraz uzaklaşıp dışardan baktığımızda daha iyi ve net görüşler elde ederiz.

Türk Telekomu’un 2004 yılında başlattığı hamle ile ADSL sistemlerini yaygınlaştırma atağı ilk başlarda heyecanla karşılanmıştı. 2005 yılına girerken yüksek hızlara geçiş ve en önemlisi maliyetlerin düşürülmesi sonucunda artık her kesim ADSL sistemlerini kullanır hale gelmiştir. Telekomun hız kapasitesini arttırmayı ve bağlantı ücretlerini biraz daha düşürmesi artık beklenir bir davranış olmuştur. Bugün ülke genelinde bir çok ilçede (900 ilçe), nahiyede bile ADSL hizmetinin veriliyor olması bunun bir göstergesidir. Internete hızlı bir şekilde bağlanmak, kesintisiz hizmet almak sonucunda daha çok insan e-pazaryerine gelecektir. Tüm okullara sağlanan ADSL bağlantıları gençlerimizin dünya görüşlerini değiştirecek ve onlardan gelecek itici güç ile ailelerde evlerinde ADSL kullanmaya başlamışlardır. 2005 yılına kadar 2 milyon ADSL satışının olacağını tahmin edilmektedir. En basit hesapla bu sistemden yararlanan 3 kişi olsa bu 6 milyon insan demektir. Çok değil 2 sene önce interneti kullanan kişi sayısının 1 milyon civarında olduğu hesaplanmaktaydı.

Bu olumlu gelişmeler sonucunda daha çok bilgisayar satılması kaçınılmazdır. 2005 yılında Türkiye’de 1 milyon 200 bin bilgisayarın satılması hedeflenmektedir. Burdan da bir hesap yaparsak bilgisayar kullanan kişi sayısının 5-6 milyon civarında olduğu görülür. Yeterli mi tabii değil...Ama gelişmeler ve katedilen zaman dikkat edildiğinde iyimser olmamak için bir neden göremiyorum. Ülkemizde cep telefonu kullanan 35 milyon insan olduğu biliniyorsa ve bu rakkama ne kadar kısa bir sürede ulaşıldığı düşünülürse iyimser olmaya devam edilmeli...

Tüm bu sayısal veriler bize gösteriyor ki ülkemizdeki e-pazaryerinde yer alacak oyuncu sayısı hızla artmaktadır. Bu oyunculara hizmet götürecek şirketlerde eylemlerini buna göre yapmalıdırlar. Ülkemizde “.tr” uzantılı Web sitesi sayısı 68.000 adet. Yeni düzenlemelerle şirketlere Web sayfası yapma mecburiyetini getirmesiyle bu sayı 100-150 bin olacaktır. İnsanların doğru bilgiye zamanında ve doğru yerden ulaşmasını sağlayacaktır.

Görülüyor ki sayısal veriler ve gelişmeler şirketlere E-İŞ modelli yönetimlere geçişi mecburi kılmaktadır.

Düşünmek yerine harekete geçilmeli...Nasıl olacağı ise önümüzdeki haftanın konusu...

Ahmet V. ÖZKAN

aozkan@bilgisite.com

8 Ocak 2005 Cumartesi

Önce İnsan'ım...

Önce İnsan’ım...,

Çocukluğumuzun ve gençliğimizin öncü gazetesi, rahmetli Abdi İPEKÇİ’nin temellerini attığı ve günümüze kadar korunan ve korunacak ilkeleri ve hedefleri olan Milliyet Gazetesi, yepyeni bir gelişimi başlatıyor, yolunun açık olmasını diliyorum.

Bundan sonra ki haftalarda bu satırlarda, internet temelli işlere –ki kısaca e-iş olarak tanımlayabiliriz- değineceğiz. Moda kavram olarak her tanımın başına “e” ekleyerek internete dahil ediyoruz. Peki bu kadar basit mi ? Elbette değil. Arka planda bir yığın “Ne, Neden, Nasıl” soruları ve bunlara verilebilen/verilemeyen cevaplar var. Değişik bir bakış açısı, farklı bir ses ve yorum getirmeye çalışacağız. Siz değerli okuyucuların eleştirisi, yorumları ile daha farklı boyutlara geçişler olacak...

Internet temelli tüm işlerin arka tarafında çeşitli görevlerde çalışan ve zincirin tamamlanmasını sağlayan programcı, analist, network mühendisi, donanımcı, iletişimciler var. Ben bunların tümüne kısaca Bilgi İşlemci diyorum. Her biri, bir bilgi üzerinde yoğunlaşarak işlerini yapmaktalar. Eskiden bir görüş vardı : “Bilgisayarcılar, Cam kafeste yaşarlar” Onların farklı olduklarını, farklı yaşadıklarını anlatan bu ifade gerçekte doğrudur. Bilgi İşlemci farklıdır. Onların beyinleri farklı çalışır. Yaptıkları işe yoğunlaştıklarında, beyinleri bir “akış” moduna geçmekte, etraflarıyla olan ilişkilerini kesmekteler ve bir soruna, probleme günlerce konstantre olabilmektedirler. Saatlerce sıkılmadan ekran başında durabilirler. Bu anda kendilerini dışı ortamdan “izole” ederler ve derin bir düşünme moduna geçerler. Hatta uyurken, araba sürerken, pencereden bakarken bile sürekli “düşünme” modundadırlar. Bu anda bilgi işlemci, bir sürü “karar alma” uğraşı içinde olur. Bu uğraş içindeyken dış ortamdan bir “işaret” geldiğinde , hızla giden arabanın aniden fren yapması gibi bir tepki alınır. Eğer o işaret yapılan işle ilintili ise (şu saha nedir ?, hangi IP kullanılacak ? vb.) cevap aniden verilebilir. Çünkü o anda yoğunlaşan konularla ilgili bir sürü soru-cevap zaten verilmekte ve beynin tüm odacıkları doludur. Eğer o işaret bambaşka bir konuyla ilgili ise ya cevap alınamaz ya da farklı bir cevap alınacağı kesindir. Eğer direkt olarak düşünme bölünecek olursa (TV’deki program, gelen bir SMS veya e-mail gibi) çalışma “duracaktır”. Bilgi işlemcinin çalışması “soğuyacak” ve tekrar “ısınması” güç ve zaman alacaktır. Hele bu “ısınma” süresince yapılan işin “kalitesi”nin bozuk çıkma ihtimali yüksektir. Programlarda çıkan hataların, bugların, sistem kurulumlarında meydana gelen arızaların bu “bölünme” zamanlarında ortaya çıktığı tespit edilmiştir.

Bu sadece bilgi işlemcilere özgü bir durum değildir. Çalışan tüm insanların, işlerine yoğunlaştıkları zamanlarda rahatsız edilmemeleri, dış ortamlardan işaret almamaları, yaptıkları işleri hatasız ve zamanında bitirmelerine neden olacaktır. Her işin temeli insana dayanmakta ve en kolay hata yapan varlık insan olduğuna göre tüm sistemlerin başarısı arka plandaki insanların kalitesi ve çalışmasına bağlıdır. Bu nedenle başarılı “e” sistemler kurmak ve çalıştırmak istiyorsak önce İnsan demeli ve bunu aklımızdan hiç çıkarmamalıyız. Sanılanın aksine bilgisayarları almak, üzerine yazılımlar kurmak, iletişimleri sağlamak yeterli görünmemeli. Milyon dolarlık yatırımı yaparken önce “insan”a yatırımın yapılmak zorunda olunduğu atlanılmamalı. Etrafımıza bakalım, başarısız “e” projelerinin nedenine ? Arkasında yeterli insan yatırımın yapılmadığını göreceksiniz. Şirketler bu konuyu “çok kolay” görerek önemsememekteler. Ne yazık ki iş başa gelince atı alan Üsküdar’ı geçmiş oluyor ....

Ahmet ÖZKAN
aozkan@bilgisite.com

E-İŞ Modeli Yönetimle

E-İŞ MODELİ YÖNETİMLER

E-İş yönetimi en basit anlatımıyla Internet’in gücünü %100 kullanmaktır. Günümüzün en geniş iletişim ağı olan Internet teknolojisinden faydalanarak tüm operasyonların eskisinden çok daha verimli, çok daha düşük maliyetli, çok daha esnek biçimde yönetilmesini sağlayan iş yapma biçimdir. Geniş katılımlı bir yönetim modelidir. Operasyonel süreçlere katılan ; müşteriler, çalışanlar, iş ortakları, tedarikçiler, vatandaşlar, kamu kuruluşları sistemin gerçek zamanlı kullanıcılarıdır ve güncel bilgileri anlık olarak oluştururlar ve/veya kullanırlar. Sistemin bir parçası olarak sisteme değer kazandıran bu kullanıcıların ortak bir hedefi vardır : Doğru bilgiye - oluştuğu ilk noktasından kullanıldığı son noktasına kadar – zamanında , hızlı ve düşük maliyetlerle ulaşmak ve kendi yararları doğrultusunda kullanmak.

Bir Amerikan araştırma şirketi olan NAPM (National Association of Purchasing Managers) yaptığı araştırma sonucuna göre “Bir şirketin giderlerinden %5 tasarruf etmesiyle satış gelirlerini %30 artırması arasında, kar/zarar tablosuna olan etkisi açısından- bir fark yoktur.” Günümüzün acımasız rekabet ortamında şirket gelirlerinin %30 artması hemen ve çok kolay olması mümkün değildir. Artık şirketler giderlerini kısmaya, ödemelerini kontrol altına almaya ve alacaklarını zamanında tahsil etme yoluna giderek gelir gider dengelerini tutturmaya çalışmaktadırlar. Başarılı bir E-iş modelinde ; operasyonel maliyetler ve buna bağlı giderlerde kısıntıya gidebilir, satışları belli oranlarda değişik kanallara taşıyabilir böylece işletme karlılığını enazından iki kat artırabilir. Sonuç kar/zarar tablolarında artı hanesindeki rakkamlar ve bilançolardaki rahatlıktır.

E-İş Modeli herşeyi unutmak, yıkmak, bozmak, olmayanları bulmak değildir. Aksine bilinenleri, sahip olunan tüm değerleri, teknolojinin getirdiği tüm avantajların üzerinden yeniden ele almak , uyarlamaktır. Bundan çok değil 20 sene öncesine gidildiği zaman bilgi işlem teknolojileri, Muhasebe ve Malzeme İhtiyaç Planlaması (MRP) üzerine yoğunlaşmış durumdaydı. Daha sonraki zamanlarda MRP, içine üretimi de alarak gelişti ve karşımıza MRPII olarak geldi. Ancak operasyonlar sadece malzeme ve üretimden oluşmuyorlardı; finans, lojistik, satınalma ve insan kaynakları gibi direkt ve endirekt yoluyla şirketlerin karlılığını etkileyen unsurları da kontrol edilmeli ve yönetilmeliydi. 90’lı yıllarda dinamik pazar şartları ve teknolojik gelişmeler, Internetin yaşam biçimi haline gelmesiyle, kapsamı genişlemiş ve şirket içi yazılımlar yetersiz kalmaya başlamışlardı. İşte bu noktada Kurumsal Kaynak Planlaması (ERP) yazılımları piyasada yer almışlardır. Daha sonra gelişen ihtiyaçlar doğrultusunda, tedarikçilerle olan ilişkileri de yönetebilen Tedarik Zinciri Yönetim (SCM) paketini, müşterilerle olan ilişkileri yönetebilen Müşteri İlişkileri Yönetim (CRM) paketinide kapsar bir hale gelmiştir.

Şirketlerin en büyük varlıklarından biri de çalışanlarıdır. Şirket içinde her kesimde görev yapanların bu zincirlerin bir halkası olmaması düşünülemez. Bilgiyi üretenlerin ve kullanarak karar verenlerin, bilgiye her ortamda ve her anda ulaşmaları kolaylaştırılmalıdır. Ayrıca bilgiyi üretenlerin profesyonel donanımlara sahip olmadan kolayca ve kendilerinin katılımıyla bu zincire katılmaları sağlanmalıdır. Bu şirketler için çalışanlar olabileceği gibi e-devlet modellerinde vatandaşlardır. Başarılı e-iş modellerinde insanlar kendilerini ilgilendiren bilgilere kolaylıkla ulaşmalı, değiştirerek güncel halde tutabilmelidirler. ERP sistemlerinde self-servis şeklinde adlandırabileceğimiz uygulamaları vardır. Kişilerin kendi özlük bilgilerini güncelleyebilecekleri, kontrol edebilecekleri e-insankaynakları, kendi taleplerini girebilecekleri ve takip edecekleri e-satınalma, yaptıkları masrafları ve ödemeleri girecekleri e-finans uygulamaları hemen aklımıza gelen örneklerdir. Şirket dışındaki tedarikçilerde bu “kendi kendini yönet” uygulamalarından yararlanabilirler ; kendilerine açılan sipariş taleplerini, ödemelerin ne zaman yapılacağını, cari hesap takiplerini bu sisteme katılarak kontrol ederler. Şirketin müşterileri de , aldıkları hizmet/ürün takiplerini, kendilerine olan yaklaşımlarını bu sisteme dahil olarak yakından takip ederler.

Görüldüğü üzere herkesin katılımı sağlandığı takdirde başarılı bir E-İş modeline sahip olunabilir. Bu zincirin bir halkasının eksik olması beklenen faydayı tam olarak sağlamayacaktır. E-İş modeline geçiş ve uygulama sürecide hemen olacak diye bir kural yoktur. Şirketlerin karar vermeleri, buna hazırlanmaları, çalışanlarını eğitmeleri, iş ortaklarıyla entegre olabilmeleri, müşterileri ile etkileşimli iletişime geçmeleri zaman alacaktır. Ayrıca uygulamaya geçilirken ki yaşanabilecek aksaklıklar, farklı sistemlerle entegrasyonda ki zorluklar, tam bir katılımın ilk başlarda sağlanmaması, iş süreçlerinin kolaylıkla revize edilememesi gibi etkenlerde unutulmamalıdır. Bir şirket, özel veya kamu kuruluşu olsun, küçük veya büyük olsun, e-iş modeline geçmeye karar verip uygulamaya başlamasından sonra geriye dönüşü yoktur. Hele e-pazaryerinin bir oyuncusu olduktan sonra ya var olacaktır ya da yok olacaktır. Günümüz bu kadar acımasız şartlara zemin hazırlamaktadır.

Son söz : Yaşayan herkes artık e-pazaryerinin bir oyuncusudur...

Ahmet ÖZKAN

aozkan@bilgisite.com